Ben ailemin tek çocuğuyum o yüzden kardeşle paylaşılan bir hayatı tam anlamıyla bilmiyorum. Hamileliğim boyunca da en çok düşündüğüm, bebeğin doğumundan sonra da beni en endişelendiren konu buydu. Kaan kardeşine ne tepki vericek, nasıl karşılayacak, üzülecek mi diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Doğuma girerken bile aklım hep Kaan'daydı. Belki de abarttım bilmiyorum ama dedim ya kardeşim yok ve o paylaşılan hayatta hissedilenleri bilmiyorum.
Kaan
ailenin ilk torunu, gözbebeğimiz, şımarık bir çocuk hiç değil ama nihayetinde
evin tek çocuğuydu. Aşırı dozda sevgiyle yoğuruldu. Anne baba sadece onun,
dedesini, anneannesini kimseyle paylaşmak zorunda değil, istediği oyuncağıyla
istediği zaman oynama şansı var, ihtiyacı olduğunda herkes sadece onunla
ilgileniyor vs vs her tek çocuğun yaşadığı durum aslında. Böyle bir özgürlük
alanına bir gün bir ortak geliyor.
Düşünüyorum
da, büyük bir heyecanla koşup annesine sarılmaya geldiğinde, annesinin
kucağında kardeşini emzirdiğini görücek, bağıra çağıra şarkı söylemek
istediğinde, birileri ona şşşştttt sessiz ol kardeşin uyuyor diyecek, yürümeye
başladığında eşyalarını karıştırabilecek, en sevdiği oyuncağıyla oynamak için
sıra beklemek zorunda kalabilecek, en ufak birşeyde ama sen abisin o daha
bebek, denicek, sen demesen eş dost akraba diyecek. Böyle düşününce, çok ağır
değil mi? Abi olmayı, evin büyük çocuğu olmayı o seçmedi ki???
Hamileliğim
boyunca hep bunları düşündüm işte, herkes Kaan naif bir çocuk bak gör öyle
hırçınlıkları olmayacak, çok kıskanmayacak dedi. Hırçınlaşmaması, büyük
tepkiler vermemesi beni daha çok korkuturdu, ya içine atarsa, içten içten çok
üzülürse, ya o curcunada anlamazsam, onu daha çok üzersem, ihmal edersem diye
öldüm, öldüm!
Onu
kırmayacak bir yaklaşım, kardeşine alışması için sakin, yumuşak bir geçiş
dönemi olmalıydı elbet. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum ki, o yüzden
zaten yanlış davranmaktan, davranışlarım sonunda Kaan'ı kırmaktan çok korktum.
Bağırarak
ya da susarak, vurup kırarak ya da ağlayarak, hırçınlaşarak, mızmızlanarak bir
şekilde bir tepki verecekti bu çocuk, hayatında hiçbir değişiklik olmamış gibi
devam etmesini asla beklemiyordum. Kardeşini yok da sayabilirdi, o yokmuş gibi de
davranabilirdi ama o da bir tepkiydi nihayetinde. Kıskanmayacağını bir an bile
düşünmedim, çok insani bir tepki çünkü, birden hayatına bir ortak geliyor. Şu
yaşımda benim hayatıma ortak biri gelse, birden annem babam dahil herşeyimi
paylaşmak zorunda kalsam ben de bi dakka noluyor, derim.
O minicik
haliyle bunların altından kalkabilecek mi diye üzülüyordum. Doğru bir yol
izlemek için pedagoglara ve Kaan'ı çok iyi tanıyan çocuk doktorumuza danıştım. Doğumun
olacağı gün öncelikli Kaan'la ilgilenmek konusunda zaten hem fikirdik. Bebeğe
Kaan'ın gözü önünde aşırı bir ilgi yok,
zaten bu bir klasik. Herkes, ona sorumluluk yüklercesine bak 'abi oldun
artık' cümlesi yerine, kardeşin oldu
cümlesini kuracak. Bunlar ilk yapacaklarımız bunlardı.
Baran
doğumhaneden çıktığında onunla ilk tanışanlardan biri dedesinin kucağında Kaan
olmuş. Yapılan tüm ilk bakımlarını bebek odasının önünde izlemiş, çekilen
fotoğrafları görünce heyecanının nasıl gözlerinden okunduğunu gördüm. Ben
doğumdan çıktığımda Kaan uyumuştu. Ertesi sabah kardeşini görmek için büyük bir
heyecanla hastaneye geldi, odaya girdiğinde ben Baran'ı emziriyordum, önce bir
bize baktı, beni öyle yatakta görünce , bir durgunlaştı, ne yaptığımı da
anlamadı, hadi gel! yanıma dedim, yatağa çıktı sarıldık. Sen kardeşinle tanıştın
mı? dedim, biraz baktı önce sevdi, sonra ne yapıyorsun dedi bana, emziriyorum
dedim, karnını doyuruyorum, bebekler böyle annelerinden süt içerek büyüyor, sen
de böyleydin, sen de böyle süt içiyordun, şaşkın şaşkın dinledi, sonra kalktı.
Bazen sevmek istemedi hiç zorlamadık, bazen de kucağıma verir misiniz? dedi,
ısrarla. Özellikle fotoğraf çekiminde kucağından indirmek istemedi, sarıldı,
ellerinden, kafasından öptü.
Sonraki
adım olarak, hastaneden eve çıktığımızda evin her yerine Kaan'ın bebeklik
fotoğraflarını koyduk. İlk günler fotoğraflara bakıp anne, bu Baran mı diye
soruyordu. Hayır annecim o sensin, bak sen de böyle bebektin, sen de böyle ana
kucağında uyuyordun diye anlatıyordum. Sonraki günlerde kendi fotoğraflarına
bakıp anne bakar mısın ben de Baran gibi banyo yapıyormuşum, minicik yatakta
yatıyormuşum gibi cümleler kurmaya başladı. Eve gelen misafirlere kendi
fotoğraflarını gösterip ben de böyle bebekmişim bak diyordu, bağıra bağıra ben
de burdayım demek değil de neydi bu, ne ağladım ne ağladım anlatamam. Herkesle
Kaan'a daha hoşgörülü, daha ince düşünerek davranması konusunda kavga
ediyordum, lohusalık, hormonlar hepsi başıma vurmuştu.
Baran
doğduğu günden itibaren Kaan'ı kardeşinden hiç uzak tutmadık, ne zaman isterse
sevmesine, kucağına almasına izin verdik, üzerini örttü, ninni söyledi, bazen
uyuttu, hiç yapma, dur dokunma, sevme demedim, özellikle ilk günler.
Aksine hep
gelsene annecim yanıma dedim. Emzirirken yanımda olmak istediği zamanlar oldu,
merak ediyordu, yanımda oturmasına izin verdim, meraklı gözlerle bizi,
kardeşini izliyordu, karnı mı doyuyor şimdi? Anlattım ona bak sen de böyle miniciktin,
seni de böyle emziriyordum, bebekler böyle büyür. Emzirmeden sonra uyuturken de
yanımda kalmasını istiyordum, beraber ninni söyleyip pışpış yaptığımız günler
de oldu.
Her
fırsatta bolca sarılıyordum, beni çok özlüyor olucak ki sımsıkı sarılıyordu
bana ve sıklıkla onu ne kadar çok sevdiğimi tekrarladım tabii o da.
Herşeyi o
kadar merak ediyordu ki, nasıl
uyuduğunu, nasıl banyo yaptığını, nasıl altını değiştirdiğimizi. Bu şüreçlerin
hepsine onu dahil ettim, bezini getirmesini, banyo havlusunu getirmesini,
kıyafetlerini giydirirken çorabını giydirmesini istedim. Bu süreçlere dahil
oldukça, kenara itilmedikçe kardeşini daha çok sahiplendi, daha hızlı benimsedi
ve daha çok sevdi.
Bana
ihtiyacı olduğunu gözlerinin içinde gördüğüm anlar da oldu. Kahroldum, hiç kıyamadığım için, aslında o da
daha çok küçük olduğu için. Olabildiğince tüm vaktimi ona verdim.
Peki hiç mi
tepki vermedi bu çocuk? En büyük tepkisini geceleri yattığı odasından kalkıp
bizim yatağımıza gelmekle verdi. İlk günler kıyamadığım için hiç tepki
göstermeyip sarılıp uyudum. Sonraları iki emzirme arası uyuyabildiğim kısa
aralarda da kaliteli bir uyku uyuyamadığım için çok yorulmaya başladım ve
geceleri Kaan'ı uyuduktan sonra tekrar yatağına götürüp yatırdım. Tekrar geldi,
tekrar yatırdım, ağlayarak tekrar geldi. Bu her gece tekrarlanmaya başladı,
neden uyanıp geldiğini sorduğumda ise korkuyorum tek başıma dedi, herkes burda
uyuyor ben de burda uyumak istiyorum!
Danıştığım
uzmanlar, bunun çok normal olduğunu, aynen kendisinin de telaffuz ettiği gibi,
herkes aynı odada yatarken, kendisinin tek başına başka bir odada yatmasını
kabul etmeyeceğini ve bebeği odadan ayırmadığım sürece de kalkıp kalkıp
geleceğini söylediler. Öyle de oldu, her gece uyanıp geldi, çok ağlayarak
uyandığı günler de oldu, aramıza gelip yattığında susuyordu. Bebeğin odasını
ayırmayacağım için onun gelmesini de kabul ettim, hep birlikte uyuyorduk.
İlerleyen
günlerde bana iyice düşkün olmaya başladı. Zaten bana çok düşkün bir çocuktu
ama bir dedesinin, anneannesinin ona yemek yedirmesine ya da çişe götürmesine
de birşey demezdi. Demeye başladı hatta herşeyinin anne tarafından yapılmasını
istmeye başladı.
Baran'ı
emzirirken birden Kaan'ın annem çişimi yaptırsıııınnnn!!!! sesiyle irkildiğim
anlar olmaya başladı, Baran'ı memeden ayırıp Kaan'a koşuyordum.
Bu seferde
memeden ayırdığım için Baran ağlamaya başlıyordu, tam kaos!
Yemek
saatlerinde annem yedirsiiiiin!, giyinirken annem giydirsiiiiin! banyo zamanı
annem yıkasıııın! lar başladı. Benden başka hiç kimsenin yapmasına izin
vermiyordu. Bebeği de benden başka kimse emziremeyeceği için kendimi ortadan
ikiye bölmeye karar vermiştim!. Baran da gazlı bir bebek olduğu için bir tek
bende sakinleşiyordu. İnanılmaz yoruluyordum ve sinirlerim çok yıpranmıştı
artık Kaan'a kızmamak için kendimi zor tutuyordum.
Uzmanlar
bunun da çok normal olduğunu söyledi. Benimle olan bağını sımsıkı tutmak için
böyle yapıyormuş, yemeğini başka birinin yedirmesine, başka birinin
giydirmesine izin verirse ben onun özbakım ihtiyaçlarını tamamen bırakıcam ve O
anneden uzaklaşmış olucak. Bu yüzden hiç bir zaman kimseye izin vermeyecekmiş, çok
üzerine gitmeyin, bir süre sen yap dedi pedagog, ben de bıraktım.
Bir yandan
da hem Baran'la hem de Kaanla ilgilenmek beni inanılmaz yordu kabul ediyorum, bir
dönem sinir sistemim çöktü yorgunluktan. O çocuklara yetme yetememe psikolojisi
beni bitirdi. Sürekli kendimi telkin ediyordum, geçicek Pelin bu günler
geçicek!
Kaan'ı
okula da başlatmıştım, gitmek istemediği günler oluyordu, konumuz hep aynıydı
herkes evdeyse ben niye okula gidiyorum anne? Ben de seninle ve Baranla evde
kalmak istiyorum. Böyle dediği zamanlarda göndermedim, zorlamadım. Bu konuyu
okulumuzdaki pedagoga danıştığımda ise, Onu okula bıraktığım günlerde benim de
çok işim olduğunu, eve dönmediğimi, işlerimi halledip onu almaya geleceğimi
söylememi önerdi. İşe yarıyordu böyle söylediğim zamanlarda sorun çıkarmıyordu,
sadece ona ne alacağımı soruyordu :)
Zamanla
hepimiz yeni hayatımıza alıştık, bu süreçte Kaan'ı hiç dışarda bırakmadığımız
için sürece dahil oldukça o da daha çok benimsedi ve sahiplendi kardeşini.Yıpranmadı
mı tabii ki yıprandı, kıskanmadı mı tabii ki kıskandı, çok üzüldüğü, yalnız
hissettiği zamanlar olmadı mı hepsi oldu ama bu süreci daha sakin geçirdiğimize
inanıyorum. Özellikle anne babanın tutumu ve birlikte hareket etmesi çok
önemli, gerçekten sinirlerin zorlandığı anlar olabiliyor, olabildiğince sakin
kalarak büyük kardeşi hırpalamamak önemli. Aynı zamanda da sessiz ol kardeşin
uyuyor, koşma, bağırma uyanıcak gibi kendisini değersiz hissetmesin sebep
olucak cümleler kurmamak gerekiyor. Onu da kardeşinin öz bakımına,
uyutulmasına, banyosuna, giydirilmesine dahil etmek, oyunlarına ortak etmek,
beraber gülmek onu kardeşine çok daha hızlı alıştırmış oldu. Biz vermesek de o
zamanla abi sorumluluğunu aldı bunu şimdiden görebiliyorum ama biz onun da
çocuk olduğunu,daha çok küçük olduğunu unutmuyoruz.
Umarım bir ömür boyu birbirlerinin yanında tıpkı bugün olduğu gibi sımsıkı sarılarak dururlar.
Umarım bir ömür boyu birbirlerinin yanında tıpkı bugün olduğu gibi sımsıkı sarılarak dururlar.
Ne kadar ya farkı var aralarında acaba?
YanıtlaSil