11 Nisan 2014

9 Ayın Halet-i Ruhiyesi


Hamilelik,  ilk günlerde yaşanan şaşkınlık,  yorgunluk, mide bulantıları, başını yastıktan kaldıramama halidir, hatta bazen iş yerinde açık tutamadığın gözlerine yenilip, 5 dk kafanı masaya koyup uyuma halidir, hatta bazen toplantıda gözün açık uyuyabilme hali...  Aslında korktuğunda, heyecanlandığında, mutlu bir haber aldığında, sabah uyandığında, gece yatarken elini hep karnını severken bulmandır, hamilelik... Seni duyabildiğini öğrendiğin andan itibaren herşeyi onunla konuşmaya başlamandır... Sonrasında ağırlaştıkça başlayan bel ağrılarına yenildiğin, koca bir göbekle gece uyuyamadığın, hamile yastığının vazgeçilmezin olduğu, ona sarılmadan yatamadığın,  sen tam yatağa yattığında uyanan miniğin tekmeleri sonunda sabahı sabah ettiğin,  daha şimdiden onun istekleri doğrultusunda hareket ederken kendini bulmandır... Her şeyin ötesinde o kalp atışlarını duyduğun ilk günden beri onun için yaşamaya başlamaktır hamilelik...


Her anne adayı farklı yaşar hamileliğini, kimi mide bulantısından, kusmaktan başını kaldıramaz, kimi mide bulantısı nedir bilmez, kimi bel ağrısından oturamaz, yatamaz, kalkamaz, kimi hiç yaşamaz, kimi 25-30 kilo alır, kimi doğurduğu gün eski haline dönecek kadar az, kimi kilo kilo erik, kavanoz kavanoz turşu yer, kimi sütlü, şerbetli farketmez yeter ki tatlı olsun der, kimi düşük tehlikesiyle, erken doğum riskiyle yataktan çıkamaz, kimi topuklu ayakkabılar üzerinde zıplar koca göbeğiyle teknelerden atlar.

Hamileliğin boyunca hayatında hiç olmadığı kadar sağlıklı beslenmeye çalışırsın, o bayılarak yediğin abur cubura düşman olur, sucuk salam sosis üçlüsünü eve sokmazsın, midye dolmadan bahsetmiyorum bile, birden dünyanın en pis yiyeceği  olur, zaten çok pis, siz de yemeğin demeğe başlarsın.  Seni görenler hayatında hiç ağzına asitli içecek, çay, kahve  sürmemiş zanneder, o kadar içmezsin...  Protein, karbonhidrat hesabı yapmaya başlar, 2 hafta balık yemedin mi kendini suçlu hisseder, depresyona girersin. Mide bulantın mı var?? Çubuk kraker en yakın dostun olur, yatağının baş ucunda bile tutarsın.

Gencinden yaşlısından hiç görmediğin bir saygı görürsün, toplu taşımada ilk sana yer verirler, yer yoksa bile kalkar yer verirler, genci neyse de yaşlısı yer verince utanırsın,oturmak istemezsin ısrar ederler yok kızım sen iki canlısın diye... Yağmur altında uzun bir kuyrukta taksi bile beklesen o gelen ilk taksi senindir... Yolda yürürken bir tebessümle bakarlar önce yüzüne sonra o kocaman olmuş karnına, “maşallah maşallah” sesleri gelir ardından yaşlı teyzelerden, bazıları “kaç aylık?” diye sorar dayanamaz, “benim torunda aynı senin gibi hamile”...

Doğum yaklaştıkça alır bir alışveriş telaşı, önce odasını seçersin, erken seçmen lazım ki eve geldikten sonra 1 ay bir havalansın mobilyalar, kokusu çıksın... Perdesinden, halısına özenirsin, en pahalısı olmak zorunda değil elbette en uyumlusu olsun... Bebek arabası seçerken kendine aldığın araba için bu kadar gezmediğini farkedersin, onlarca model arasından seçtiğin 2-3 alternatif için günlerce forumlarda gezersin, tecrübeli anne baba yorumları gibisi yoktur... Beşik mi park yatak mı alsam diye ikilem de kalırsın, beşik tekerlekli benimle evin içinde her yere gelebilir dersin, park yatağın belli bir süre sonra oyun parkı olarak da kullanabileceğini hatırlatırlar sana, iyice karışırsın... Bebeği giydirirken zıbının içine ne alman gerektiğini bilemezsin, çıtçıtlı bodyleri yeni doğan mı, 0-3 ay mı alsam diye kararsız kalırsın... Elinde listenle bebek mağazalarında gezersin, aldıklarının yanına tik atarsın ki altadığın birşey olmasın... Günün sonunda bebeğin için hiç düşünmeden para harcayabildiğin gerçeğiyle yüzleşirsin...

Doğuma 1 ay kala o meşhur hastane çantan hazır olmalıdır mesela, ya erken doğum olursa???  Sanki ihtiyacın olan şeyler hastaneye gittikten sonra temin edilemeyecekmiş gibi fazla fazla yaparsın hazırlığını,bir bakmışsın 2 bavul doğuma gidiyorsun.. Eşin bile karışmaz sana son zamanlar artık moral bozmaya gerek yok...
Doğum fotoğrafçısıyla anlaştıysan ve normal doğum yapıcaksan, o gün geldiğinde işi olması ya da başka bir doğumla çakışması ihtimalini aklından bile geçirmek istemezsin..

Aileden ya da en yakın arkadaşlardan birini bebeği doğumhaneden çıkar çıkmaz takip etmesi için görevlendirirsin... bu zamanda bebek mi karışır? Desen bile sen yine de söylersin..
Son günler yaklaştıkça artık gece uykuları iyice zorlaşır, oturmak zorlaşır, yatmak zorlaşır, onun istediği şekilde durmalısın yoksa dayar ayağını, gerinir böyle, nefesin kesilir...

Yemek yemenin keyfini çıkartırken, son zamanlarda birden aldığın kiloya inanamazsın, umursar mısın? Hayır bahanen var belki onun canı çekti...

Doğumun yaklaşmasıyla sıklaşan doktor kontrolleriyle heyecanın zirve yapar, kavuşmak için yanıp tutuşursun, uyuyamadığın gecelerde de dediğin gibi “hadi” dersin “gelsin artık”, sonra bir duygusallaşırsın karnına sarılırsın, çıkmasın daha dersin...

Hamileliğinin ilk 3 ayını mide bulantısıyla mı geçirdin?, kusmaktan 1 lokma bile yiyemedin mi? Düşük tehlikesiyle ya da erken doğum riskiyle yataktan çıkmadan 3 ay 5 ay yattın mı? Bel ağrıların yüzünden oturup kalkmakta zorluk mu çektin? Yatmaktan hamileliğimin tadını çıkaramadım diye üzülüyor musun? deme, olsun, bu dünyada anneliği yaşayamayan bir sürü kadın olduğunu hatırla, sitem etme hiç, hamileliğin nasıl geçtiğini anlamayan şanslılardan mısın?, hiçbir sağlık sorunu yaşamayanlardan mı? Şükret,  hamileliğinin, bu heyecanlı bekleyişin tadını çıkar... Öyle ya da böyle  40 hafta boyunca devam eden heyecanlı bekleyişin sonunda o gün gelip çattığında, o yumuk yumuk gözleriyle sana bakan bebeğini gördüğün an herşeyi unutacaksın. Kucağına verdiklerinde ise, hamileliğinde  her ne yaşamış olursan ol, her anne gibi gözünden akan birkaç damla yaşla tanışacaksın canınla ve o an dünyanın en büyük mucizesine sahip olduğunu anlayacaksın...















2 yorum: