Hamilelik, ilk
günlerde yaşanan şaşkınlık, yorgunluk,
mide bulantıları, başını yastıktan kaldıramama halidir, hatta bazen iş yerinde açık
tutamadığın gözlerine yenilip, 5 dk kafanı masaya koyup uyuma halidir, hatta bazen
toplantıda gözün açık uyuyabilme hali... Aslında korktuğunda, heyecanlandığında, mutlu
bir haber aldığında, sabah uyandığında, gece yatarken elini hep karnını
severken bulmandır, hamilelik... Seni duyabildiğini öğrendiğin andan itibaren
herşeyi onunla konuşmaya başlamandır... Sonrasında ağırlaştıkça başlayan bel
ağrılarına yenildiğin, koca bir göbekle gece uyuyamadığın, hamile yastığının
vazgeçilmezin olduğu, ona sarılmadan yatamadığın, sen tam yatağa yattığında uyanan miniğin
tekmeleri sonunda sabahı sabah ettiğin,
daha şimdiden onun istekleri doğrultusunda hareket ederken kendini
bulmandır... Her şeyin ötesinde o kalp atışlarını duyduğun ilk günden beri onun
için yaşamaya başlamaktır hamilelik...
Her anne adayı farklı yaşar hamileliğini, kimi mide
bulantısından, kusmaktan başını kaldıramaz, kimi mide bulantısı nedir bilmez,
kimi bel ağrısından oturamaz, yatamaz, kalkamaz, kimi hiç yaşamaz, kimi 25-30
kilo alır, kimi doğurduğu gün eski haline dönecek kadar az, kimi kilo kilo
erik, kavanoz kavanoz turşu yer, kimi sütlü, şerbetli farketmez yeter ki tatlı
olsun der, kimi düşük tehlikesiyle, erken doğum riskiyle yataktan çıkamaz, kimi
topuklu ayakkabılar üzerinde zıplar koca göbeğiyle teknelerden atlar.
Hamileliğin boyunca hayatında hiç olmadığı kadar sağlıklı
beslenmeye çalışırsın, o bayılarak yediğin abur cubura düşman olur, sucuk salam
sosis üçlüsünü eve sokmazsın, midye dolmadan bahsetmiyorum bile, birden dünyanın
en pis yiyeceği olur, zaten çok pis, siz
de yemeğin demeğe başlarsın. Seni
görenler hayatında hiç ağzına asitli içecek, çay, kahve sürmemiş zanneder, o kadar içmezsin... Protein, karbonhidrat hesabı yapmaya başlar,
2 hafta balık yemedin mi kendini suçlu hisseder, depresyona girersin. Mide
bulantın mı var?? Çubuk kraker en yakın dostun olur, yatağının baş ucunda bile
tutarsın.
Gencinden yaşlısından hiç görmediğin bir saygı görürsün,
toplu taşımada ilk sana yer verirler, yer yoksa bile kalkar yer verirler, genci
neyse de yaşlısı yer verince utanırsın,oturmak istemezsin ısrar ederler yok
kızım sen iki canlısın diye... Yağmur altında uzun bir kuyrukta taksi bile
beklesen o gelen ilk taksi senindir... Yolda yürürken bir tebessümle bakarlar
önce yüzüne sonra o kocaman olmuş karnına, “maşallah maşallah” sesleri gelir
ardından yaşlı teyzelerden, bazıları “kaç aylık?” diye sorar dayanamaz, “benim
torunda aynı senin gibi hamile”...
Doğum yaklaştıkça alır bir alışveriş telaşı, önce odasını
seçersin, erken seçmen lazım ki eve geldikten sonra 1 ay bir havalansın
mobilyalar, kokusu çıksın... Perdesinden, halısına özenirsin, en pahalısı olmak
zorunda değil elbette en uyumlusu olsun... Bebek arabası seçerken kendine
aldığın araba için bu kadar gezmediğini farkedersin, onlarca model arasından
seçtiğin 2-3 alternatif için günlerce forumlarda gezersin, tecrübeli anne baba
yorumları gibisi yoktur... Beşik mi park yatak mı alsam diye ikilem de
kalırsın, beşik tekerlekli benimle evin içinde her yere gelebilir dersin, park
yatağın belli bir süre sonra oyun parkı olarak da kullanabileceğini
hatırlatırlar sana, iyice karışırsın... Bebeği giydirirken zıbının içine ne
alman gerektiğini bilemezsin, çıtçıtlı bodyleri yeni doğan mı, 0-3 ay mı alsam
diye kararsız kalırsın... Elinde listenle bebek mağazalarında gezersin,
aldıklarının yanına tik atarsın ki altadığın birşey olmasın... Günün sonunda
bebeğin için hiç düşünmeden para harcayabildiğin gerçeğiyle yüzleşirsin...
Doğuma 1 ay kala o meşhur hastane çantan hazır olmalıdır
mesela, ya erken doğum olursa??? Sanki
ihtiyacın olan şeyler hastaneye gittikten sonra temin edilemeyecekmiş gibi
fazla fazla yaparsın hazırlığını,bir bakmışsın 2 bavul doğuma gidiyorsun.. Eşin
bile karışmaz sana son zamanlar artık moral bozmaya gerek yok...
Doğum fotoğrafçısıyla anlaştıysan ve normal doğum yapıcaksan,
o gün geldiğinde işi olması ya da başka bir doğumla çakışması ihtimalini
aklından bile geçirmek istemezsin..
Aileden ya da en yakın arkadaşlardan birini bebeği
doğumhaneden çıkar çıkmaz takip etmesi için görevlendirirsin... bu zamanda
bebek mi karışır? Desen bile sen yine de söylersin..
Son günler yaklaştıkça artık gece uykuları iyice zorlaşır,
oturmak zorlaşır, yatmak zorlaşır, onun istediği şekilde durmalısın yoksa dayar
ayağını, gerinir böyle, nefesin kesilir...
Yemek yemenin keyfini çıkartırken, son zamanlarda birden
aldığın kiloya inanamazsın, umursar mısın? Hayır bahanen var belki onun canı
çekti...
Doğumun yaklaşmasıyla sıklaşan doktor kontrolleriyle
heyecanın zirve yapar, kavuşmak için yanıp tutuşursun, uyuyamadığın gecelerde
de dediğin gibi “hadi” dersin “gelsin artık”, sonra bir duygusallaşırsın
karnına sarılırsın, çıkmasın daha dersin...
Hamileliğinin ilk 3 ayını mide bulantısıyla mı geçirdin?, kusmaktan
1 lokma bile yiyemedin mi? Düşük tehlikesiyle ya da erken doğum riskiyle
yataktan çıkmadan 3 ay 5 ay yattın mı? Bel ağrıların yüzünden oturup kalkmakta
zorluk mu çektin? Yatmaktan hamileliğimin tadını çıkaramadım diye üzülüyor
musun? deme, olsun, bu dünyada anneliği yaşayamayan bir sürü kadın olduğunu
hatırla, sitem etme hiç, hamileliğin nasıl geçtiğini anlamayan şanslılardan
mısın?, hiçbir sağlık sorunu yaşamayanlardan mı? Şükret, hamileliğinin, bu heyecanlı bekleyişin tadını
çıkar... Öyle ya da böyle 40 hafta boyunca
devam eden heyecanlı bekleyişin sonunda o gün gelip çattığında, o yumuk yumuk
gözleriyle sana bakan bebeğini gördüğün an herşeyi unutacaksın. Kucağına
verdiklerinde ise, hamileliğinde her ne
yaşamış olursan ol, her anne gibi gözünden akan birkaç damla yaşla tanışacaksın
canınla ve o an dünyanın en büyük mucizesine sahip olduğunu anlayacaksın...
Ne kadar da guzel anlatmissiniz duygulandim..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)
Sil