2 Mayıs 2018

Sütaş Entegre Tesis Ziyareti




Yediğimiz ürünlerin üretim sürecine şahit olabilmek beni her zaman çok heyecanlandırır.

Sütaş’ın Aksaray’daki Entegre Tesisini ziyaret ettiğimizde de bizim sofralarımızdan eksik olmayan, her öğünde ailecek yediğimiz süt, peynir, yoğurt ürünlerinin üretim sürecini başından sonuna gördüm.



Ham maddenin tesise girdiği andan son ürün elde edilene kadarki kalite kontrollerinin ne kadar sıkı yapıldığına şahit oldum, etkilenmemek mümkün değildi!
.


Bir de tahmin edebileceğimizden de öte bir hijyen kuralları var, çiftliklere bile, ayağımızda galoş çizmeler ve önlüklerle girebildik, buzağılara eldivenlerle dokunabildik.
Üretimin yapıldığı fabrikaya ise, yeni ayakkabılar, üzerimize önlükler giyerek, saçımıza boneler, yüzümüze maskeler, ellerimizi steril ettikten sonra eldiven takarak. Ham maddenin tesise gelmesinden son ürüne kadar ki süreç tamamen kapalı, hava almayan bir ortamda gerçekleştiği halde bizleri hayran bırakan bir hijyen kuralları vardı.



Doğallık ise aslında sürecin en başında başlıyor, inekler sağlıklı yem bitkileri ve kendi tesislerinde  ürettikleri doğal yemleriyle besleniyor ve doğalarına uygun çiftlik ortamlarında yaşıyorlar, süreç başından sonuna kendi kontrollerinde, çiftçileri de kendileri gibi iyi süt elde etsinler diye ücretsiz eğitiyorlar o yüzden ‘doğal’



Böylece, sağlıklı ineklerden, besin değeri yüksek, kaliteli süt elde ediyorlar.

Ben hiç çiğ süt alıp tüketmiyorum, çünkü güvenmiyorum, bu çocukluğumdan beri öyle aslında, annem de hiç almazdı. İçerisinde bulunabilecek zararlı antibiyotik kalıntıları ve mikroplar pek çok hastalığa sebep olabilir düşüncesi zaten beni çiğ süt tüketiminden uzaklaştırıyor. 

Fabrikaya gitmişken Süt konusunda da annelerin kafasını en çok kurcalayan soruyu işin uzmanlarına sorduk: pastorize sütle, uht sütün farkı nedir ??

Çiğ süt, günlük pastörize süt için 72-80°C’de 6-15 saniye, uzun ömürlü süt (UHT) için 135°C’de 2-4 saniye tutulup hızla 4°C’ye soğutularak pastörize ediliyor.

Süt pastörize edildiğinde ise sandığımızın aksine besin değerini kaybetmiyor,  besin öğeleri korunarak, hastalık yapan ve bozulmaya sebep olan bakterilerin tümünden arındırılıp güvenle içilebilir hale geliyor. Biz evde çiğ sütü kaynatarak bakterileri öldürürken, sütün besin değerini de kaybetmesine sebep oluyoruz, burda tabii doğru ısı ve zamanlama da çok önemli.


Bir de artık bizler için bir tabu olmuş, kulaktan dolma bilgilerle gelenekselleşmiş , yoğurtta en merak edilen konu olan, içinde katkı maddesi olduğu için mi raf ömrü bu kadar uzun?? Sorusunu sorduk,

Önce cevabı sonra da bizzat gördüğüm süreci, sizinle de paylaşmak istiyorum.
Yoğurt üretim sürecinde;
Önce alınan sütler +4 dereceye soğutularak özel tankerlerle ve soğuk zincirde tesise ulaştırılıyor.

Yerinde yapılan kontrollerden sonra tesise ulaşan bu sütleri, bir de fabrikanın süt alım laboratuvarında kontrol edip, hijyeninden; protein, mineral ve yağ oranlarının kalite standartlarına uygun olup olmadığından emin oluyorlar.

Sonrasında, kalite standartlarına uygun olan sütleri pastörize ediyorlar, Pastörizasyon, sütün 76 derecede 12 saniye tutulup hızla soğutulmasıyla yapılıyor. Pastörizasyon ile çiğ sütteki zararlı mikroorganizmalar ölürken, bildiğimizin aksine, süt kaynatılmadığı için besin değeri zarar görmüyor!!

Biz evlerimizde 1 kg sütten 1 kg yogurt yaparken, daha kıvamlı bir yogurt elde edebilmek için ,1 kg Sütaş Yoğurt için en az 1,5 litre süt kullanılıyor.

Sütü, vakum tekniği ile oluşturulmuş düşük basınç altında 65 derecede kaynatıp, buharlaştırıyor, suyunu uçuruyorlar. Aslında doğal yapısını ve besin değerlerini koruyarak, 1,5 lt sütü 1 lt’ye indirip yoğunlaştırıyorlar, bu bizim evlerimizde sağlayamayacağımız tekniklerin başında geliyor.

Böylece, Yoğunlaşan sütün içinde başta süt proteinleri olmak üzere tüm besin değerlerinin oranı artıyor; daha besleyici ve daha kıvamlı hale geliyor.

Bu sütleri, yoğurt ünitesine alınıyor ve önce 90 derecede 5 dakika ısıtıp, daha sonra mayalama için uygun sıcaklığa indiriliyor. Sütler her defasında!, canlı, taze ve doğal maya ile uygun sıcaklıkta mayalanıyor. Ama biz evlerimizde başka yoğurtlardan mayalıyor ya da içeriğini bilmediğimiz mayaları kullanıyoruz.


Mayalama sürecinde, yoğurda maya ile birlikte başka bir şey bulaşmaması da çok büyük önem taşıyormuş, bu yüzden fabrikada inanılmaz hijyen kuralları var aynı zamanda hava kalitesini de yüksek bir hijyen seviyesinde olmasını sağlıyorlar.

Mayalanma süresi tamamlanan yoğurtları hızla soğutarak, aktif mayalanma sürecini durduruyor ve daha sonra 8 er saatlik dilimlerde, +4 ile 9 derece arasında değişen 3 ayrı ısı seviyesinde, bir gün dinlendiriyorlar.

Bu uygulama, yoğurtların ideal kıvama gelmesini sağlıyor. Yoğurtlar satış noktalarına ulaşmadan önce kalite testlerinden geçiyor ve raf ömrü sonuna kadar takip edilmesi için her parti üretimden şahit numuneler alınıyor.

Yani siz bu yogurt bozuk dediğinizde, bırakın o parti yoğurdu, fabrikaya gelen sütünden, o sütü aldıkları ineklere kadar takip edebilecekleri bir control zinciri kurmuşlar.

Şahit numuneleri de alınan yoğurtlar sonra soğuk zinciri korunarak satış noktalarına ulaştırılıyor.


İşte tüm bu işlemler yoğurdun, kıvamlı olmasına ve ekşimeden, raf ömrünün uzamasını sağlıyor. Yani içinde katkı maddesi asla yok! Gözümüzle görüp, şahit olduk.


Pekii, bizim evde mayaladığımız yoğurtlar neden bu kadar uzun ömürlü olmuyor??? sorusuna gelince;
Tamamen biz evde bu koşulları sağlayamadığımız için bizim mayaladığımız yoğurtlar böyle kıvamlı ve uzun ömürlü olamıyor.

Benim aklımdaki soru işaretleri uzun zaman önce silinmişti, fabrikaya gidip şahit olduktan sonra size de gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder